Duâ, bazan ciddî bir istek ve iştiyak halinde sırf bir mülahaza olarak kalpten yükselir. Bu durumda kul, hiçbir
şey söylemez. Belki dudakları bile kıpırdamaz; ama, O Allâmü’l-Guyub’un, hâline nigahbân olduğunu
bilerek, tam bir tevekkül içinde bulunmaya çalışır ve bulacağını bulur. Tıpkı Hz.
İbrahim Aleyhisselâm’ın ateşe atıldığı andaki durumu gibi. Bütün imkânların
kesildiği ve sebeplerin sükut ettiği bu noktada: “Ey ateş! İbrahim üzerine soğuk ve selâmet
ol (İbrahim’i yakma)” (Enbiyâ, 21/69) ilâhî fermanı ona hiç umulmadık şekilde medet kaynağı
olmuştur. Kalpteki duyguların, lisan yoluyla Rabbe ulaştırılması; bu da duânın ikinci
bir şeklidir. Burada kul, sadece hâlini arzeder, fakat isteğini dile getirmez. Bazen de, hem halini arz eder hem
de isteğini dile getirir. Kur’ân, peygamber duâlarından her ikisini de misâl olarak seçmiştir ki, birinciye
Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın: “Ya Rabbî! Zarar bana dokundu ve Sen Erhamü’r-Râhîminsin” (Enbiyâ,
21/83) duâsıyla, Hz. Yûnus Aleyhisselâm’ın: “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Hakikat ben haksızlık
edenlerden oldum” (Enbiyâ, 21/87) duâsı gibi.. ikinci duruma da Hz. Zekeriyâ Aleyhisselâm’dan misâl verilmiştir
ki, O da, Rabb’ine:“ hiçbir ilâh yok yüce katından temiz bir nesil bağışla. Muhakkak ki Sen
duâları işiticisin” (Âl-i İmran, 3/38) diyerek duâda bulunmuştu. Ayrıca Kur’ân-ı
Kerîm’in, duâ mevzûu üzerinde ısrarla durması ve yapılacak duâları Efendimiz’e bizzat ta’lim
buyurması, mes’elenin ehemmiyetini göstermesi bakımından çok önemlidir. Böyle olmasaydı, Kur’ân-ı
Kerîm, yüzlerce âyet-i kerime ile, duâ mes’elesi üzerinde ısrarla durur muydu? Bunun dışında, Efendimiz’den
rivayet edilen, yüzlerce, hatta binlerce hadîs-i şerif de duânın ehemmiyeti hakkında hem tahşidat yapıyor,
hem de hayatın her faslında, yapılması gereken duâları bu ümmete ta’lim buyuruyor. O halde
insan, duygu ve düşüncelerini birer istek halinde takdim ederken, bunu en iyi şekilde ifade etmek ve az sözle çok
mânâ dile getirmek ister ki, bu hususta da ona en büyük yardımcı da başta Kur’ân-ı Kerîm, ikinci
derecede de Hadîs-i Şeriflerde öğretilen duâlardır. Öyledir, çünkü, bize istemeyi veren Zât, o duâlarda
nasıl isteyeceğimizi de öğretmektedir. Kendisine en güzel ve en müessir duâlar öğretilen de, hiç şüphesiz
Allah Resûlü’dür. Zira, duâ ile kapısı çalınan Zât’ı en iyi bilip tanıyan O’dur.
--M.F.
Gülen --
|